HEGOMONYA SAVAŞLARI: EURO- DOLAR

 

BÖLÜM 1

                                                          

 

Aşağıdaki yazı dünya hegomonyası için verilen savaşın çağdaş biçimini özetlemektedir. Bu euro- dolar savaşıdır. Aslında çağdaş demek pek de uygun düşmeyebilir. Zira tüm imparatorlukların hegomonya alanı, parasının kullanıldığı alan ile ölçülürdü. Para basma tekeli merkezi idarenin elinde olduğu ve maliyeti az olduğundan dolayı ; bunun diğer topluluklara zorla kabul ettirilmesi gerekirdi.

Nitekim, Osmanlılar, Venedik tüccarlarının Osmanlı parasını kullanmadığı için hayli efkarlanmşlardı. Bu durum Roma, Moğol, Timur ve İskender imparatoplukları için de aynıdır. 100 USD’nin maliyet 20 centtir ve ABD için sonsuz gelir kaynağıdır.

 

Sonsuz gelir sınırsız refah da demektir. Bu nereye kadar sürer. Bolluk toplumları denilen imparatorluklar, dünyanın her köşesine dek genişlemek isterler, fakat bu mümkün olmadığından bir noktada durmak zorundadırlar. Bu andan itibaren HEGEMONYA BUNALIMI  denilen süreçleri başlar. Bir toplumun imparatorluk olmasını sağlayan aynı dinamikler bu defa, onun süratle yıkılmasına neden olur. Zira durum yedikçe şişmanlayan ve şişmanladıkça yemek zorunda kalan bir organizmanın çözümsüz paradoksunu andırır. Pir Sultan’ın deyimiyle “ her ağacın kurdu kendi özünden olur”.

 

Aynı zamanda hidrokarbon savaşları olarak da anılan Irak saldırısı,  bu nedenle sadece Irak’a karşı bir savaş değildir. Bağdat’a düşen ilk bomba aynı anda İstanbul, Tokyo, Berlin ve Pekin’e de düşmüştür. Bu aslnda düşük yoğunluklu bir dünya savaşıdır. Şimdi her şeyin düşük yoğunluklusu trendy ya.!

 

W. Clark’ın  savaştan önce yayımladığı yazıdan özetleyerek çevrilen yazını başlığı:

IRAK’ta YAKLAŞAN SAVAŞIN GERÇEK NEDENLERİ dir.

 

“Bir toplum hem özgür hem de bihaber ve vurdumduymaz olmayı umuyor ise, bu hiçbir zaman olmayacak bir şeydir. ...halk bilgisiz güvende olamaz. Halk, ancak basın özgür ve herkes  onu okuyabildiğinde güvendedir”

 

Thomas Jefferson’un  bu sözleri talihsizbir biçimde bizim ulusumuza  musallat oldu. Hükümetimiz ırak savaşına hazırlandığı süreçte, ülkemiz en temel savaş nedenlerine bile cevap veremez durumda kaldı. Birincisi Saddam’ı devirmek için neden uluslarası bir destek yoktur? Irak’ın kitle imha silahları neden sadece Bush’u ürkütmektedir de başka korkan uluslarası bir koalisyon gücü yoktur?  İkinci olarak, 300 kişilik silah denetleme gücü neden bugüne dek tek bir ipucu bulamadı? Üçüncüsü, Bush’un retoriğine rağmen , CIA el- Kaide ile Saddam arasında  herhangi bir bağıntı kurabilmiş değil. Tam tersine analistlerin tahminlerine göre; el- Kaide eski Sovyet kitle imha silahlarına sahip ve istikrarsızlaştırılmış bulunan Pakistan’dan  himaye görmektedirler.

 

Hiç haberimiz yokken, birdenbire Irak savaşı Kongre’de oylanırken Kuzey Kore’nin de nükleer silah üretmek için uranyum işlemlediğini öğrendik. Bush, Saddam’ın kitle imha silahlarının Kore’nin nükleer silahlarından  neden daha tehlikeli olduğu hususunda  rasyonel bir cevap vermemektedir? D. Rumsfeld, garip bir şekilde, eğer Saddam Irak’ı terk ederse, Irak’a müdahale etmeyebiliriz demektedir. Yine şaşkınlık!  Ben onların bu oyunlarını göz ardı ederek, savaşın gerçek nedeninin doların yerini Euro’nun – petrol alımında-  alması olduğunu söyleyeceğim. Amerikan medyasındaki olanca vurguya rağmen, Irak muammasına verilen cevap şadece şok edici. Iraktaki savaş Bush ve Langley  oligarşisinin  hidrokarbona nasıl  jeo-stratejik düzeyde baktığını ve  dolardan euroya geçişin  onları nasıl ürküttüğünü gösterir. Bu savaşın gerçek nedeni, OPEC ‘in ileride petrol alım-satım standardı olarak euroya geçiş olanağını engellemektir. Mamafih, OPEC’in rüçhan hakkını elde etmek için, dünyanın ikinci büyük rezervine sahip olan Irak’ın stratejik kontrolü gereklidir.

“Federal Petrol Stokçularının en büyük kabusu, OPEC’in uluslarası muamelelerde dolar standardından euroya geçecek olmalarıdır. Irak fiiliyatta bunu 2000 Kasımında gerçekleştirdi. ( Euro o zaman 80 sentti.) , ve bu doların euro karşısında o günden bugüne gerilemesine yol açtı. “ ( Not: Dolar sadece 2002’de euro karşısında % 15 geriledi.)

 

“Bush yönetiminin Irak hükümetini devirmek istemesinin gerçek nedeni – daha da önemlisi  militarist- endüstriyel işbirliği ağının bunu desteklemesinin nedeni– petrol alışveriş standardının euroya dönmesi ve bunun hep böyle kalması isteğidir” ( Bu arada  ikinci büyük petrol üreticisi olan İran' da euroya geçişi ciddi ciddi tartışmaktadır.)

 

Dahası, Suudi Arabistan bize en yakın devlet olmasına rağmen, kitlesel bir sivil kalkışmadan giderek korkmaktadır. Birçok analist , amerikanın Irak işgalinden sonra bir “ Suudi devrimi” nin imkan dahilinde olabileceğine inanmaktadır. (1) Şüphesiz, Bush rejimi bu riskin kesin olarak farkındadır. Bu nedenle, neo- conservativ şebeke, savaş sonrası Irak'ta kalıcı bir askeri varlık planlamaktadır, bu durumda da , batı- karşıtı bir darbe olasılığına karşı, bizim Suudi petrol alanlarını ihata etmemiz ve el koymamız lüzumu doğar.

 

“ Saddam  2000’in sonlarında euroya geçiş kararı almakla kendi ipini çekti, (daha sonra da Birleşmiş Milletlerdeki 10 milyar dolarlık rezervini euroya çevirdi) – tam bu noktada, Bush-II yönetimi altında ikinci bir körfez savaşı imalı zorunlu hale geldi. Sadece çok olağanüstü koşullar Amerikanın Irak’a el koymasını durdurabilir artık”.

Irak'ın yaptığı bu davranış, Bush yönetimi ve federal stokçular ve medya tarafından sansür edildi; çünkü bu durumun bilinmesi hem yatırımcı hem de tüketici güvenini sarsabilir, tüketicinin ödünç işlemlerinde ve tüketiminde azalmaya yol açabilir, Orta Doğu'dan nispeten azalan petrol akışı nedeniyle yeni bir enerji politikası çizilmesi baskısı yaratır ve elbette Irak’a saldırma nedenimizi ortadan kaldırabilirdi. Bu “yarı devlet sırrı”  sadece 6 Kasım 2000 tarihinde Saddam’ın euroya geçişi ile ilgili bir tartışmada "Radyo Bağımsız Avrupa" da yer aldı.(2).

 

Bağdat’ın petrol ticaretinde dolardan euroya geçişi, hem Amerika’nın çok katı yaptırımlarına karşı bir cezalandırma, hem de Avrupa ülkelerine onu alt etmek için cesaretlendirme niyeti taşımaktaydı. Bu politik mesaj Irak’a milyonlarca gelir kaybına neden oldu. RFE/RL muhabiri Irak’ın kayıp ve kazançlarını ve Avrupa yanlısı likiditeye geçişinin etkilerini irdeler”

 

Birçok analist Saddam’ın salt politik gibi gözüken bir kararla neden gelir kaybını göze aldığına şaşırdılar.  Kasım 2000’de yayımlanan makalede dikkat çekilen bu husususun aksine, 2001 sonlarına doğru doların değer kaybı bu geçişten şık bir kazançla çıktığını gösterdi. Bu zaman zarfında euro  dolar karşısında % 17 değer kazandı. Irak’ın Birleşmiş Milletler nezdinde euroya çevirdiği 10 milyar dolarlık fonu da aynı oranda değer kazandı. Tedrici yaptırımların tersine, OPEC birdenbire euroya geçseydi ne olacaktı?

 

“OPEC’in euroya geçişi ile petrol tüketici tüm ülkeler, merkez bankalarındaki  tüm dolarları yıldırım hızı ile euroya tahvil etmiş olacaklardı. Dolar her yerde % 20- 40 değer  kaybedecek ve  cari akışta bir çöküş ve dev boyutlu enflasyon olacaktı ( Örneğin, Arjantin krizini düşünün). Doların eğemenliğinde bir yabancı piyasaya bağımlı fonlarınız olduğunu düşünün, ve dolar tek servet biçimi olsun , 1930 krizine benzer durum ortaya çıkar, cari açıklar karşılanamaz düzeye çıkar, bütçe açıkları telafi edilemez..ve ilh. İşte size temel bir 3. Dünya ülkesi kriz senaryosu. ABD ekonomisi nihai olarak doların rezerv para olmasına bağlıdır. Bu ABD’nin başka bir şekilde davranamayacağı anlamına gelmez, fakat bu tedrici geçişin sonunda olacak olan Avrupa birliğinin ABD’nin yerini almasıdır.”

 

Saddam’ın alaşağı edilmesinden sonra, ABD’nin Basra Körfezi'nde  büyük ve sürekli  askeri bir güç tutacağı aşikardır. Gerçekte, Irak'tan ‘Çıkış Yok’. Yeni oluşacak Irak rejimini silahlı bir güçle koruma ihtiyacı diğer OPEC ülkelerine petrol ihracatında eğer dolar yerine euroya geçerler ise, rejimlerinin değişebileceği mesajını iletir.

Burada  nakledilmeyen bir hikaye de, OPEC içindeki “ şeytanın müttefiki” olan İran’ın euro ile satış yapmasındaki çıkarıdır.(3)

 

"İran’ın ham petrol alım satımında dolar yerine euoroyu kullanma teklifi asıl olarak ekonomik nedenlere bağlı olduğunu İran ve endüstri kaynakları belirtiyor. Fakat aynı kaynaklar bu kararda bir miktar politik faktör olduğunuda belirtiyorlar. Çünkü İran kendisini şer ekseni olarak niteleyen Amerika'ya karşı bu fırsatı kullanıyor".

   

İran Merkez Bankası tarafından hazırlanan teklif parlemento tarafından kabul edilirse “Bu teklifin kabul edilmesi milletvekilleri için büyük bir şanstır... çünkü şu sıralar euro daha kuvvetlidir, mantıklı olanda teklifin kabulüdür” diye ekliyor bir parlemento üyesi.

 

Dahası, belki de asıl bahse değer olanı ; 2002 yılı içerisinde İran Merkez Bankası fonlarının çoğunluğunun euroya dönmüş olmasıdır. İran’ın kendi petrol ticaretinde euroya dönme niyeti çok belirgindir.(4)

 

“Parlemento İlerleme Komisyonunun bir üyesi olan Muhammed Abaspur Forex rezerv fonlarının yarıdan çoğunun euroya çevrilmiş olduğunu belirtiyor. O , bilhassa petrol ihraç eden ülkeler ile diğer Asya ülkelerinin dolara karşı giderek değer kazanan euroyu tercih etmelerinin Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişkilerde yeni bir safha açabileceğini belirtmektedir. O, Amerika'nın doların diğer paralar karşısındaki mutlak üstünlüğüne dayanarak diğer ülkeler üzerinde egemenlik kurduğunu ve global ticareti monopolistleştirdiğini belirtti. Sözkonusu yasayı çıkaracak olanlar dolar ile euro arasındaki rekabetten yaralanarak bu global ticarete son vermeyi ummaktadırlar.”

 

Gerçekte Saddam Hüseyin’in alaşağı edilmesinden sonra hedefteki ilk ülke İrandır. İran’ın kendi petrolünün alım satımında dolardan euroya geçişi sağlam argumanlara dayanmaktadır.(5)

 

 “Bir taraftan Saddam Hüseyin ile yaptığı bilek güreşini kazanan ABD yönetimi diğer taraftan yeni hedefler aramaktadır. Başkan Bush zaten Yaser Arafat’ın safdışı edilmesi çağrısında bulundu. Yönetimdeki bazı kişiler ve onların think - thank kuruluşlarındaki işbirlikçileri gözlerini şimdi İran ve Suudi Arabistana çevirdiler. İngiliz yönetimindeki bir görevlinin söylediği gibi – herkes Bağdat'a gitmek ister, fakat yüreği olan Tahran'a gitmek ister”.

 

Suudi Arabistan ve İran'dan sonra diğer politik risk taşıyan ülke Japonya'dır. Belki de Irak üzerine oynanan bu poker oyunu zayıf Japon ekonomisini vurabilecektir.(6)

Her nedense şer üçgeninin diğer ülkesi olan Kuzey Kore’de 7.12.2002 tarihinde doları terkederek euroya geçme kararı aldı.(7)

 

Diğer OPEC ülkerlerinden farklı olarak Kore’nin bu kararı ekonomik olarak pek önem taşımasada  başkan Bush’un keskin jeopolitik retoriğinin çöktüğünü gösterir. Kore bu kararı kendisine petrol ambargosu uygulanmasının arkasından aldı ve daha fazla güçlükle karşı karşıya kaldı. Hat safhada petrol ve gıda maddesine ihtiyaç duyuyorlar. Ve sonunda 1994 öncesi nükleer programlarını yeniden harekete geçirdiler. Uranyumu çok hızlı bir şekilde işleyerek petrol ve gıda konusunda uzlaşmayı umuyorlar. CIA Kore’nin 2003’ün ikinci yarısında 4-6 nükleer silah üretebileceğini tahmin ediyor. İronik olarak Kore’nin bu programı ilerletmesi  Saddam Hüseyin’e karşı kotarılan hareketin aynı öncüllerini taşır.

 

Ne yazık ki George Bush, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz ve Richard Pearle gibi yeni muhafazakarlar Newton yasasının hem fizik hem de jeopolotik alanda eşit oranda geçerli olduğunu kavrama becerisini gösterememişlerdir:

 

            “Her aksiyon kendisine eşit ve fakat karşıt bir reaksiyon yaratır”

 

1990'lar boyunca dünya Amerika’yı herşeye rağmen cömert bir süper güç olarak görmekteydi.1990-91 ve 1998 de Irak’a karşı yapılan askeri harekat, ve 1999 da Sırbistan ve Kosova’ya yapılan askeri harekat hem NATO hem de Birleşmiş Milletlerin onayını aldığından uluslarası meşruiyete sahiptir. Başkan Clinton hem Kuzey İrlanda’daki tansiyonu azaltmaya çalıştı hem de Filistin-İsrail çatışmasını gidermeye çalıştı.

 

Mamafih, 11 Eylül öncesinde ve sonrasında önce Amerika politikasına uluslarası anlaşmaları onaylamaktaki isteksizliğimiz de eklenince dış politikadaki agresif militarist politikamız sayesinde dış dünyadaki imajımız tamamen zedelendi. 11 Eylül sonrasında başkan Bush’un savaş kışkırtıcı retoriği global bir gerilim yarattı. Sonuçta Birleşmiş Milletlere rağmen tek başına askeri güç kullanabilecek ipe sapa gelmez bir süper güç olarak görülmeye başlandı. 11 Eylül sonrasında bize karşı beslenen sempatinin yerini birden bire korku ve hiddet aldı. Bu yönetim dünyaya bakışını topyekün değiştirdi ve en yakın müttefiklerimiz arasında anti-Amerikanizmi körükledi.

 

Amerikan medyasında hiç bahsedilmemesine rağmen daha da tehlikeli olanı (Çin, Venezuela, bazı OPEC ve Rusya gibi ülkelerin) rezerve fonlarını dolardan euroya çeviriyor olmasıdır.(9)

 

Dünya ülkelerinin Bush yönetiminin ekonomik politikalarına güveninin azaldığı görülmektedir; buna OPEC ülkeleri de eklenince bu kontrol edilemeyen tehlikeli bir süper güç olan ABD hükümetinin ekonomik politikalarına karşı konulucak gibi gözüküyor. (Bush’un tek yanlılığının ötesi: Diğer bir-iki kutuplu dünya veya yeni bir "gücü yeten yetene" çağı.)(10)

 

Amerikan hegemonyasının son bulmasıyla ortaya çıkacak en önemli sonuç yüksek petrol fiyatları ve ABD dolarının köklü bir develüasyonudur. (Birçok ekonomistin tahmini bu yöndedir.) Bu konudaki bazı senaryolar aşağıdaki gibidir:

 

1-     Amerika’nın global düzeyde yürütmüş olduğu terörizme karşı savaş zaten bayağı artmış olan bütçe açığını daha da artıracak ve bu da dolardan kaçışı hızlandıracaktır. Bu kaçışla beraber toptan eşya pazarında yaprak kımıldamaması Amerika’yı dünya sermayesinin gözünden düşürecektir.  

 

2-     Çin ve Venezuala’yı takip eden birçok gelişmekte olan ülke, likidite fonlarını euroya çevirerek doları dengelemektedirler. Dolar-euro dengesindeki bu değişim dolar-euro paritesini atbaşı hale getirecektir.

 

3-     OPEC (açık Pazar petrol ticaretinde euroyu kullanarak) Viyana toplantısında petrol ticaretinde euro egemenliğine geçiş veya en azından her ülkenin kendi benimseyeceği bir alım satım tarzını tartıştı ve anlaşmaya vardı. ABD’nin Irak saldırısı petrolün varilini 40 dolara yükseltti.

 

4-     Bush yönetiminin yerel –politik gündemi kontrol çabaları geri tepmektedir. 11 Eylül öncesindeki istihbarat başarısızlığına yeni terörist saldırı ihtimali eklenince toptan eşya pazarı kırılgan hale geldi.

 

5-     Amerikan halkının %57’si ve Demokratların tüm çabalarına rağmen yüksek petrol vergileri ve enerji politikasının standart, verimli, ve yenilenilebilir bir düzeye yükseltilmesi konusundaki tüm çabaları Bush yönetimi ve onun ham petrol üreticisi destekçileri tarafından engellendi. Böylece Amerika fiyat şokları ile ve enerji talebi ile karşı karşıya kalmaktadır.

 

6-     Avrupa  Birliği euronun bu yükseliş sürecinde kendi ekonomik ve politik gücünü hatırlar ve euro dünyanın diğer bir rezeve parası haline gelir. G8 ler dolar euro paritesini bir bantta tutmak istemektedirler.Ve böylece bu iki güçlü paranın paritesinden doğan spekülatif  kazançlar son bulur. (Gücü yeten yetene kuralı herkes içindir.) Tony Blair İngilizlerin euroya geçmesine bir çok nedenden dolayı izin verir.

 

7-     Venezulayı takip eden gelişmekte olan ülkeler kendi ürünlerini diğer ülkelerin ürünleriyle değiştirerek bir nevi bartering yaparlar. Başkan Chavez 13 ülke ile barter muamelesi yürütmektedir. Mesela Küba’ ya kırsal bölgelerde yürüteceği sağlık hizmetleri karşılığında petrol verilmektedir.

          

‘Bu senaryonun sonucu? Amerika  gittikçe açık veren dış ticaret dengesi ile terorizme karşı sonu gelmez bir savaş politikasını daha fazla yürütemez. Böylece tek taraflı politikalar izlemeye son verir. Yeni bir Amerikan yönetimi eski çok yönlü politika geleneğine dönüş yapar, Birleşmiş Milletler kararlarını katılır ve uluslararası alanda daha gerçekçi işbirliğine izin verir.’

       

ABD yönetiminin 2002 Nisanında Hugo Chavez’i başarısız bir darbe girişimi ile devirmeye çalışmasının nedeni 2 ve 7. maddelerde özetlenmiştir. Darbe 2. günün sonunda çöktü ve çeşitli kaynaklar CIA ve Bush yönetiminin bu darbeye karıştığını öne sürdü.(11)

          

‘Bush yönetimi darbede başarısız kaldı ve Latin Amerikadaki politikası iflas etti. Beyaz Sarayın yetkilileri darbenin lideri Carmona ile biraraya geldiler. Bush yönetimi darbeye karşı çıktığı konusunda ısrar etsede Birleşik Devletler yetkilileri bu konuda çok az yorum yaptılar.’

 

‘Chavez’i devirmek için CIA nin seçtiği model, 1971’ de sosyal ve ekonomik istikrarsızlık yaratarak darbe gerçekleştirdiği Şili modelinin aynısıydı. 1971 yılındaki kamyoncuların grevinde gizli servis bu grevin uzaması için finans desteğinde bulundu ve koordinasyon işlerini yürüterek solcu Allende hükümetini devirdi.’

 

‘Michael Rupert tarafından yazılan bir makaleye göre Venezula büyük elçisi F.Lopez başarısız darbe girişimden bir yıl önce petrol alışverişinde euroyu geçeceklerini açıklamıştı... Dahası CIA'nın demokratik usullerle seçilmiş Chavez yönetimini devirme teşebbüsüne aktif rol oynamaya devam ettiğine dair deliller var. Geçen Aralık ayında bir Urugay hükümet yetkilisi Venezulla’da CIA operasyonun devam ettiğini açıklamaktadır. (12):’Uruguay EP-FA kongre üyesi J.Bayardi, Venezula devlet başkanı Hugo Chavez Frias’ı alaşağı etmek için CIA ve Kuzey Amerika istihbarat servisleri tarafından bir planın devreye sokulduğundan haberi olduğunu söyledi.’

 

‘Bayardi, Uruguay hükümeti ile Washıngton yönetimi arasında Chavez yönetimine karşı olan beyaz yakalı ve işci sendika hareketlerini desteklenmesi hususunda Uruguay’ dan istemde bulunduğuna dair çok gizli notların bir kopyasının elinde olduğunu belirtti.’

 

Venezula dünyanın 4. büyük petrol üreticisi ve Bush / Cheney oligarşisiyle işbirliğinde bulunan politik elit Venezuella petrol sanayinin özelleştirilmesini istiyor. Dahası Chavez’in 12 Latin Amerika ülkesiyle yürütmüş olduğu barter muameleleri petrol ticaretindeki doların hayati rolune darbe vurmaktadır. Bu ülkeler arasında petrol karşılığında yürütülen meta ticareti doların hayati rolüne darbe vuruyor. Eğer bu nevi şahsına münhasır alış-veriş devam eder ve tutarsa, dolar üzerinde daha da fazla bir devülasyon baskısı yaratabilir. CIA'nin Hugo Chavez’i devirme girişimine devam etmesi muhtemel gözüküyor.

 

Amerikan ekonomisi çeşitli sorunlarla karşı karşıya, dış ticaret açığı rekor seviyeyle bütçenin %5’ine, genel bütçe açığı ise 6.3 trilyon ile bütçenin %55’ine ulaşmış durumda. Bu açıklar daha da artacak gibi görünüyor. Bu etmenler herhangi bir ülkenin parasını develüye eder. Bütün bu yapısal bozukluklara rağmen dolar hala neden kuvvetlidir? Eh yinede bizim elitimiz doların gücünün ekonomik faktörlere bağlı olmadığının bilincinde. Doların diğer paralar karşısında iki temel üstünlüğü vardır.

 

Gerçek şudur ki dolar 1945’ten beri uluslararası rezerv para  ve petrol alımında temel para olma özelliğini koruyor (petro-dolar). Amerika yüz milyarlarca doları basmakta ve bu dolar hiç karşılıksız olarak OPEC’te dahil tüm ülkeler tarafından petrol-enerji alımında kullanılmaktadır (Irak, belli bir dereceye kadar Venezüella, ve belki yakın bir gelecekte İran bunun dışında kalacak) Bu petro-dolarlar önce OPEC’e akıp daha sonra yatırım fonları, gayri menkul alımı veya dolara bağımlı aktiflere yatırılarak Amerika’ya dönmektedir.

 

Önceki idareler zamanındaki ekonomik gücümüz ve paranın değeri esnek bir pazara sahip oluşumuza, serbest ticarete, iş gücünün verimliliğine, üretim ve ticaret girdilerindeki artılara, gelişmiş altyapıya, eğitim sistemine, hükümetin öngörülü muhasebesine, ve elbette toplam emisyona ve kârlılığa bağlıydı. Bu etmenlerin birçoğu hâlâ özelliğini korusa da son yirmi yıldır bu etmenlerden bazıları güvenli olma özelliğini kaybetti. Bazı dengesizliklere ve yapısal problemlere rağmen dolar birim petrol parası olarak yeni kurallar üretti. Aşağıda Asya Times’dan alınan bir makale dolar hegemonyası ve petrolde dolar egemenliğini irdeler.(13)

 

“Başkan Nixon İkinci Dünya savaşından sonra Bretton Woods konferansında kabul edilen doları altına bağlayan (bir Ons altın 35 Dolar)  standardı kaldırdı.. Böylece 1971’den beri dolar Amerika Birleşik Devletlerinin, ama sadece Amerikanın ürettiği global tek para birimi oldu. Dolar, olanca yüksek bütçe açıklarına ve Amerikanın en borçlu ülke olmasına rağmen on altı yıl boyunca ağırlığını korudu. 4 Nisan itibariyle 9 trilyonluk gayri safi milli hasılanın 6.021 trilyon doları dış borçtur”.

 

Bugün dünya ticareti şöyle bir oyun oynamaktadır; Amerika dolar üretir, dünyanın kalan tüm ülkeleri de dolar satın almak için ürün üretir. Tabi ki, dünyanın birbirine bağlı ekonomileri bu durumda münhasır bir avantaj elde edemezler. Onlar bir miktar dolar elde etmek için ihracatta bulunurlar ve bunu da kendi paralarının değerini korumak ve borçlarını ödemekte kullanırlar. Kendi paralarında spekülasyonu ve manipülasyonu önlemek için dünyanın tüm ülkelerinin merkez bankaları kasalarında emisyon hacimlerine eşit miktarda dolar tutmaktadırlar. Dünya pazarlarında belli bir paranın devalüasyon baskısı arttıkça, o ülkenin merkez bankasının daha fazla dolar bulundurması gerekir. Bu durum da yapısal reformlar için dünya bankasının daha çok dolar tutmasına neden olur ve bu da tekrar doları güçlendirir.

 

Bu fenomen dolar hegemonyası olarak bilinir ki, kritik metaların ve bilhassa petrolün dolar egemenliğinde olması gibi bir jeopolitik bir özgünlüğe dayanır. Herkes doları kabul eder çünkü dolarsız petrol alınamaz. Bu petrol-dolar döngüsü Amerika’nın 1973’ten beri petrol üreten ülkelerde bir petrol karteli kurmasına neden oldu”.

 

“Doğası gereği dolar rezervleri bir sermaye getirisi sağladığı için Amerikan sabit kıymetlerine yatırıldı, bu da Amerikan ekonomisini güçlendirdi. Son 25 yıldır Amerikan stokları en yüksek seviyededir ve hiç yoksa gelişen pazarların %56’sını tutmaktadır”. “Amerika'ya bu para akışı geri dönüp Amerikan ticaret açıklarını finanse etmektedir. Dahası, doların egemen olduğu yerlerdeki herhangi bir varlık aslında Amerikan varlığıdır. Petrol dolara bağlı  olduğu ve dolarda tek hakim para olduğu sürece dünyanın tüm petrolleri aslında Amerika’nındır.  Amerika daha fazla dolar bastıkça Amerikan varlıklarının değeri de yükselir. Ve bu güçlü dolar politikası Amerika’ya çifte bir zafer kazandırır”. Suudi Arabistan ile yapılan eşi benzeri görülmemiş jeopolitik bir anlaşma otuz yıldır bizim lehimize işledi; yani dolara bağlı tüm varlıkların ve mülkiyetlerin değerini yükseltti, ve Federal Bankasını dev boyutlarda kredi ve borç üretmesini sağladı (bazı ekonomistlerin deyimiyle kredi balonu).

 

1-Uluslar kendi hayati gereksinimleri olan petrolü almaya ve satmaya devam ettiği,

 

2-ve uluslararası petrol muamelelerinde dolar (ama sadece dolar), temel para olmaya devam ettiği sürece Amerikan ekonomisindeki cari yapısal dengesizlikler  sorun yaratmadan sürdürülebilir. 

  

                                                                       Çeviren: Haydar Yalçınoğlu

Dipnotlar:

(1)London, Heidi Kingstone, Middle East:Trouble in The House of Saud (Jan 13,2003

(2)Recknagel,Charles, Iraq:Baghdad Moves to Eoro (November1,2000)

(3)Gutman, Roy & Barry, John, Beyond Baghdad: Expanding Target List: Washington looks at overhauling the Islamic and Arab world (August 11,2002)

http://www.unansweredquestions.net/timeline/2002/newsweek081102.html

(4)Economics Drive Iran Euro Oil Plan, Politics Also Key (August 2002)

(5)Forex Fund Shifting to Euro, Iran Financial News (August 25,2002)

(6)Costello, Tom, Japan’s Economy at Risk of Collapse (December 11,2002)

(7)Gluck, Caroline, North Korea embraces the euro (December 1,2002)

(8)What the World Thinks in 2002: How Global Public View: Their Lives, Their Countries, The World, America (2002)

(9)Euro continues to extend its global influence (January 7, 2002)

(10)Henderson, Hazel, Beyond Bush’s Unilateralism: Another Bi-Polar World or A New Era of Win-Win?

(11)Brims, Larry&volberding, Alex, U.S. is the Primary Loser in Failed Venezuelan Coup,  Newsday (April21, 2002)

(12)USA intelligence agencies revealed in plot to oust Venezuela’s President, (Dec,12 2002)

(13)Liu, Henry C.K. us Dollar Hegomony has got to go ( Asia Times April 11. 2002)

 

 

 

 

 

 

 

BÖLÜM 2

 

 

Doların güvenli bir rezerv para olmasına yukarıdaki etmenler de eklenince 2. dünya savaşı sonrası Amerika’nın ekonomik ve askeri hegomonya statüsü kabul edildi. Yine de, euronun  ortaya çıkması çok önemli yeni bir faktördür ve  Amerikan hegomonyası için birincil tehdittir.

 

Ayrıca, aralık 2002’DE 10 ülkenin daha Avrupa Birliği’ne girişi onaylandı. 2004’de birliğin nüfusu 450 milyona gayri safi milli hasılsı da 9.6 trilyon dolara ulaşacak. Bu rakamlar 280 milyon ve 10.5 trilyon dolar olan Amerikan verileri ile doğrudan rekabet edecek bir gücü gösteriyor.

 

Bilhassa en ilgi çekici bir demeç, OPEC Petrol pazarı Analiz Bölüm Başkanı J. Yarjani tarafından  İspanya ziyaretinde ( Nisan 2002) verildi. Onun demeci doğrudan petrol alım muamelelerinde  hem dolar hem de euronun kullanılacağı ile ilgiliydi. ....Bu durum Avrupa medyasında tartışıldı fakat, bizim medyamız tarafından sansürlendi.( 14)

 

“ Akıllara takılan asıl soru euronun dünya pazarlarında kalıcı olup olmayacağı ve böylece doların üstünlüğüne son vererek, petrol pazarındaki dolar egemenliğini kırıp kırmayacağıdır. Hepimizin bildiği gibi, güçlü dolar 1945’den beri en üstündür, ve son beş yılda Amerika’nın Ekonomik  egemenliğine bağlı olarak yerini daha da sağlamlaştırdı. Bu, yakın gelecekte de değişecek gibi gözükmüyor. 90’ların sonuna doğru dış ticaret muamelelerinin  beşte dördü ve dünya ihracatının  yarısı dolar üzerinden yapılmaktaydı. Dünyanın dolara bağlılığı yüzyıllarca sürecekmiş gibiydi . Dünya ticaretindeki doların ağırlığı Amerika’nın bu ticaretteki ağırlığından bayağı fazlaydı.

 

Euronun genişleme planı nazara alındığında, etkili oldukları ekonomik ölçekler ve alanlar kıyaslandığında , uzun vadede euro, dolar karşısında bir dezavantaja da sahip değildir. Hatta, euro bölgesi global ticarette Amerika’nınkinden daha  büyüktür ve bu arada Amerikan açıkları artmaktadır- yine euro bölgesi daha fazla ve dengeli bir dış ticaret pozisyonuna sahiptir. ABD'nin petrol alım ve satımında doların kullanılmasını dayatmasının nedeni, kendisinin de büyük bir petrol üreticisi olmasına rağmen artan petrol ihtiyacıdır. Evet, ham petrol ihracat istatistiklerine bakarsak, yine de euro bölgesinin petrol ve petrol ürünü ithalatı Amerika’dan fazladır.”

 

“ Avrupa’nın bakış açısından tabii ki, kur riskini ortadan kaldırması nedeniyle, petrol ödemelerinin dolardan euroya geçişi tercihe şayandır. Bu aynı zamanda euroya olan talebi artıracaktır, böylece euro kıymetlenecektir. Ayrıca, petrol global ticarette çok önemi bir meta olduğu için , eger fiyat euroya dönerse, bu global düzeyde tek kurun kabülünü sağlayabilecektir. Yine OPEC ülkeleri ile  Euro- bölgesi arasında çok sıkı bir bağıntı var. OPEC bu bölgenin temel petrol sağlayıcısı iken, makina ihtiyacının % 45’inden fazlasını aynı bölgeden temin eder. “

 

“ Euronun nihai zaferi (petrol fiyatı anlamında) Norveç ve İngiltre’nin  de euroya katılımı ile gerçekleşecektir. Bu iki ülke Kuzey Denizi’nin iki temel petrol üretici ülkesi olduğu için, bunların ilerde  entegrasyonu  çok önemli olacaktır. Bu durum euroya geçiş momentumu yaratabilir."

 

Bu önemli konuşma temel alındığında,  dolardan euroya geçiş,  mayıs 2004’ de 450 milyon nüfus ve 10 ülkeyi de içine  alacak olan Avrupa Birliği’nin  daha da genişlemesini sağlayacaktır. Gayri safi milli hasıla  7 trilyon dolardan 9.6 trilyon dolara yükselecektir. Genişlemiş Avrupa Birliği Amerika’dan %33 daha fazla nüfusa sahip olmakla 2004’ün ortalarında ham petrolün yarısının alıcısı olacaktır. Bu oranlara İngltre, danimarka, İsveç ve Norveç dahil değildir. Buna euronun paritede kullanılacağına dair konuşmadan sonra, değerinin 2002 yılında arttığını ve 2003 yılında da artışın süreceğini eklemem gerek.

 

Dahası, eğer  İngiltere euroyu kabul ederse veya ettiği zaman, bu OPEC üzerinde euroya geçiş için motivasyon yaratacaktır. Tabii, buna Kuzey denizinde  petrol üreten Norveç’in esaslı rolünü eklemek gerek. Bu arada Tony Blair eroya geçiş için bayağı lobi yapıyor ve gelecek 10 yılda bu geçiş kaçınılmaz gözüküyor. Aşagıda, euroyu dikkatlice irdeleyen bir analiz aktarılmıştır.

 

“Burada asıl rol oynayacak olan, eoruya geçiş konusundaki oylamanın yapılacağı İsveç ve gelecek sonbaharda euroyu kabul etme husundaki olan Danimarka hükümetinin kuvvetli arzusudur. Bu arada Norveç seçmeni Avrupa üyeliği için güçlü bir eğilim gösteriyor. Gerçekten Norveç daha şimdiden Avrupa Birliğinin bir çok ekonomik kararına entegre olduğundan, onların euroyu kabulu zor olmadığı gibi kârlıda olacaktır.

 

İsveçte olanlar muhtemelen Danimarka ve Norveçte de olacaktır. Uluslararası muamelerde ve rezerv para olarak euroyu kullanılması husunda gerçek engel İngiltere'dir. İngiltere eurodan uzak kaldığı sürece euro ile pound arasındaki kur makası kapanacaktır. İngitere nin kuzey denizinde petrol çıkarması ve euroya geçmemesi bir engel olmaya devam etmektedir fakat aynı durumda olan Norveç Avrupa Birliğine katılsa da katılmasada kanımca bir engel oluşturmamaktadır.”

 

Sanırım 2005 yılı içinde veya biraz daha sonra OPEC’in euroyu benimsemesi ekonomik ve parasal perspektif açısından mantıklı olacaktır. Tabi bu doları devlüe edecek ve eğer yapısal bir değişiklik geçirmezse Amerikan ekonomisini hırpalayacaktır-veya Amerika OPEC ülkeleri üzerinde kendi muazzam askeri gücünü kullanacaktır.

 

Bu potansiyeller ile yüz yüze kalan Bush yönetiminin Saddam'ı devirdikten sonra 2003 yılında Irak petrollerinin OPEC kotalarının dışına çıkaracağı ve böylece OPEC'in fiyat kontrolünü kıracağını ileri sürmektedir. Yeni muhafazakarlığın nihai amacı çok açıktır: teröre karşı savaş adı altında OPEC'in petrol fiyatı ve petrol alımındaki para konusundaki para alma gücünü kırmak, böylece euroya geçişi engellemek.

 

Bush yönetimi Saddam sonrası Irak'ta OPEC'in bu karar verici gücünü nasıl kuracaktır?

İlk önce yeni kuralacak rejim (bunun ilk aylarda Amerikalı bir general olacağı açıktır.) Irak’ı tekrar dolar standartına geçirecektir. Daha sonra, petrol alanlarını Amerikan askerleriyle koruyarak Bush cuntası Irak petrol üretimini hızlı bir şekilde artıracaktır.

 

Doktor Ali Nayer Irak'ın kullanılmayan petrol rezervlerinin kâr getirmeyeceği konusunda derin bir analiz önerir, fakat yine de bu durum Bush yönetimi tarafından ekonomik araç olarak OPEC'in fiyat kontrolünü kurmakta kullanılacaktır. Yeni muhazafakarlar böylece yeni OPEC kartelini kırmayı planlıyorlar(15): “ Çok geniş petrol havzasına sahip olmasına rağmen Irak hiç bir zaman tayin edici bir oranda petrol üreticisi olmadı. Körfez savaşı nedeniyle Irak'ın üretimi kısıtlandı ve petrol satışı bir gıda programına bağlandı (Irak son 5 yılda 60 milyar dolar değerinde petrol sattı) ve bir kısım petrolde gizli yollarla satıldı. Bu miktar yılda 1 milyar varilden azdır. Eğer Irak yeniden dünya ekonomisine entegre edilir ise petrol sektörüne yatırım yapmasına izin verilecek yıllık 2,5 milyar varile yani günde 7 milyon varil düzeyine çıkabilecektir.

 

Dünyanın günlük petrol ütetimi 75 milyon varildir ve OPEC bunun 25 milyon varilini üretir.

 

Bunun sonucu nedir? Açık olan iki şey var.

 

Birincisi fiyatları yükseltmek için kendi petrol üretimini sınırlayan OPEC in olası çöküşü. Bu durumda istenilenden daha fazla petrol üreten Irak OPEC sınırlamalarının dışına çıkacaktır. Eğer Irak kotaları tanımazsa, hangi OPEC ülkesi üretiminden feragat edecektir? Hiç kimse bunu yapacak gücü  bulamayacak ve OPEC ölecektir. Bundan ise ikinci bir temel sonuç çıkar ki, petrol varil başına 10 dolara düşer. Dünyanın yılda 25 milyar varil petrol tükettiği düşünülürse, petrolün varil başına 15 dolarlık düşüşü petrol tüketen ülkelerin petrol alımında 375 milyar dolar tasarruf yapmaları demektir.”

 

 “Irak savaşı para için değil OPEC'i parçalamak içindir. İşlevsel bir devlet olarak Irak'ın yeniden inşası için petrol sektörüne yatırım yaparak uzun süreli gelir elde etmesi gerekir.”

 

.... Bugün Amerikan halkı medyanın engellemesi satesinde bu bilgilerin hiç birinin farkında değildir. Medya onlara sadece tüketim, eğlence ve çıkar amaçlı bilgiler sunmaktadır.