DEFTER NO 16/D SAYFA 74 VE DEVAMI NOTLARI

 

 

PORNOGRAFİ VE HAYSİYET ( başlık h)

 

a-İnsan bedeninin görüntüsünün bedenden koparılması sonucu oluşan şey pornografidir. Yoksa bedenin kendisi  pornografik değildir.

 

Bu nedenle görüntünün olmadığı çağlarda bedenin cinsel bölgelerinin teşhir edilmesi diye bir şey yoktu ve bu normal, doğal, pastoral bir durumdu.

 

Dahası pornografi için bütünün parçalı, bölünmüş görüntüsünün de oluşması gerekir. Bu nedenle insan bedeninin tümü değil, belli kısımlarının- gögüs, kalça, göt...vb- görüntüsünün sunulması gerekir. Bedenin bu denli kompartıman ve parçalı sunumu bilinç-benlik-bellek parçalanması ile de atbaşı gider. Böylece bilincin parçalandığı oranda insan da pornografiye açık hale gelir.

 

Bu durum bağlamından koparılmış gerçekliğin ta kendisidir. Ve hiç bir şey bağlamından koparılmış gerçeklikten daha zararlı olmaz, zira burada görüntü gerçekliğin yerini almış; tüm yüzler maske, tüm maskeler yüz haline gelmiştir.

 

b-Aslında , bölünmüş benlikler ve parçalanmış bellekler dünyası, rasyonalite ve modernitenin bilinçaltına ensest tecavüzüdür. Bu yolla tiacaret mevkiine konan insan bedeni üzerindeki tekelci hakimiyetin iktidarı tutmanın da kendisi olduğu kolayca anlaşılır.

 

İktidar katmanları arasındaki geçirgenlik veya geçirgensizlik zevk dağılımındaki adeletsizlik ( tıpkı gelir dağılımındaki bozukluk gibi) ile orantılıdır.  Bu alanda da kayıt dışı kalmış bir hayli yoğun nüfus kesimi bulunmaktadır. Sosyal patlamaların en dinamik öğesi dağıtım süreci ile ilgili ise; hangi şey sevgi sözcüğünün içerdiği şiddet duygusundan daha tehditkar ve tehlikeli olabilir.

 

c- Günümüzdeki haliyle artı hemen her toplumsal olgu veya örüntü, yapış tarzları ( aile , okul, klise..vb) aşırı dercede pornografik ve bir o kadar da afrodizyaktır. Ve bu nedenle de kışkırtıcı olmakla aseksüel, davetkar olmakla da ikramsızdır. Hane halkının vazgeçilmez aparatı olan televizyon, ticari meta haline dönüşmüş bulunan sinema, akıl almaz bir efekli gösteri halinde yürüyen konserler ve temsil, kara öke eşliğinde kafeleşme, muazzam stadyumlarda sunulan futbol karsılaşmaları ve naklen savaşa olan aşırı tutku aslında içimizdeki röntgenci duyguların dolayımsız dışavurumudur. Çünkü, onlar – seyrettiklerimiz, sahadaki futbolcu, ekrandaki sunucu- bizi görmemektedir, biz ise onları görmekteyiz.

 

Bu şartlar altında KİM KENDİ BİLİNCİNİ KENDİ BEDENİNE ATFEDEBİLİR ve hepsinden daha elim ve vahim olanı kim bedenin haysiyetinden dem vurabilir.

 

d- Pornografi aslında güzel olan her şeye meydan okumadır. Hz. Muhammet Miraç’a çıktığında Allah O’na hicap,tül, perde arkasından görünmüştü. Tam olarak kendini göstermemişti ve fakat bu görüntü bakılamayacak kadar çekici ve yakıcıdır da.

 

Hicap hem perde hem de ar demek. İşte tül arkasından görünen , görüntü ile sunulmayan ve bütünsel olarak bakılan her şey güzeldir ve onu çekici kılan tül yani örtünün kendisidir. Pornağrafi ise bu estetiğe meydan okuyarak, örtünün de aralanması, yırtılıp atılmasıdır. Bu aynı zamanda ar perdesinin ( hicap’ın) da yırtılmasıdır.

 

e- Platon’a göre görüntü göz ile nesnelerin kesiştiği yerde ortaya çıkar. Bu bakımdan nesnenin kendisinin yerine görüntüsü bize sunulduğu anda, gözümüz artık hakimiyet altındadır. Burada ortaya çıkan her şey pornografiktir. Artık Susan Sontag’ın dediği gibi “ bizim için görüntü nesnesi plan her şey, onlar için denetim nesnesidir”.

 

Daha kritik bir şey söyleyelim, göz ile nesnenin kesiştiği her yerde, görünen şey sadece nesnenin kendisi değil aynı zamanda gölgesidir. İşte anlaşılacak olan gölgenin olmadığı elan her durumda ortaya çıkan pornografidir.

 

Söyleyeceğim şey sadece bedeninizi, bilicinize, bellğinizi ve benliğinizi değil gölgenizi de kaybetmiş olmanızdır. Ama bu hiç dikkat çekmeyen basit bir olgudur.

 

Asıl olan ölümdür, yaşam ise ölümün CV’sidir, ama, bir ceset haline halikan kuşları gibi sürüklenen zavallı  bedenler bu CV’yi zaten özel firmalara çoktan fakslamış veya mail ile teslim etmiş durumdadırlar. BU ŞARTLAR ALTINDA KİM BEDENİN HAYSİYETİNDEN BAHSEDEBİLİR. KİM NOLİ ME TENGİRE DİYEBİLİR.