PETROL-POLİTİK: BARBARLIĞIN KAYNAĞI

 

 

Yazar:  Suat PARLAR

            ANKA YAYINLAR,

            2003, 638. Sayfa

 

 

-        1859 yılında ABD’nin Oil Greek bölgesinde ilk petrol kuyusu açıldığında dünya  başına neler geleceğinden habersizdi. Ama, işin bilincine varmış tek kavim kızılderillerdi. Çünkü, onlar adını dahi bilmedikleri “petrol” ün, kendileri için soykırım, tehcir, katliam, kan, gözyaşı, ateş ve barut demek olduğunu anlamışlardı. Sorunun bilincine erişen bu kavim, nostalji burkulmuşluğu yaşamasın diye artık yoktur. Bir çoğu ABD İç Savaş kahramanı olan işsiz kalmış askerlerin – ABD iç savaşında Indian olmayanlardan 800.000 kişi ölmüştü- petrole ilgi duyması sonucu, biraz dikkatsizce davranıldığından tarih yazımına dair belge değeri taşıyan iz bırakılmadı bu katliamdan. Ama açık olan birşey vardı, generaller için adam öldürme sıradan, olağan, hayatın gündelik akışına uygun basit bir mesele idi. O yüzden kızılderililerin nostaljilerinin kötü olmasına imkan verilemezdi.

-         Petrolün, o tarihten itibaren kritik ve dünya ekonomisinin tek önemli enerji kaynağı olacağını kavrayan ABD oldu. Sonra Almanya tabii. İngiltere kendi kaynakları bol olduğundan kömürde ısrar etti. Asla petrolün önemini kavramamış değillerdi; fakat marjinal verimliliğe göre çalışan sanayi kapitalizimi hemen yanıbaşındaki enerji kaynağı varken, henüz rantabl olmayan bir kaynağı asla kullanmazdı. Bu bakımdan, tarihte akıllı, ya da bilinçli davranan uluslar yükselmezler, belli bir momentum anında zorunlu olarak “o-gerekli” adımı atmak zorunda kalanlar yükselirler. Bu bakımdan tarihsel dinamikleri subjektif (etik, idolojik, ahlaki, ameli...vb) niyetlerle açıklayamayız. Tabii bizde, Cevdet Paşa’da dahil, birçokları Osmanlının gerilemesini, üretim sürecinin alttan gelen (başlangıçta bir kaza ürünü olarak çıksa bile) zorunlu ve artık kaçınılmaz olan parametreleri yerine, israf-uyuşukluk-öngörüsüzlük, ahlaki bozunurluk, iman kaybı vb. gibi ögelerle açıklamaya çalıştılar . Bu subjektivist sonuçta komplocu ama kesin olarak psiko-sosyolojik bakış açısı devam ediyor. Osmanlı ya da Roma alicenap olduğu için yükselip, yozlaştığı için çökmedi.

 

         Burada söylenecek tek söz var, “her ağacın kurdu özünden olur” ( Pir Sultan) ya da “gemi yükün alıp, gam ile” dolunca belli bir yönde “harekata kimse mani olamaz”(Aşık Veysel). Tarih kör bir saatçi tarafından bilinç dışı olarak ayarlanır. Parlar’ın  kitabı ‘Tarih Tezi ‘ olarak da okunabilir.

 

-         Her neyse, “petrol” ün enerji kaynağı konusundaki kullanımı dünya egemenlik sisteminde hızlı bir değişime yol açtı. Almanya ve Amerika yeni efendiler olarak yerlerini aldılar. Her iki ülke de sömürgesizdi. Eski pazarların yeniden paylaşımı için artık bir dünya savaşı da dahil her şey kaçınılmaz olmuştu. Kimsenin tutup da  kızılderililer için gözyaşı dökecek hali yoktu. Daha 1500’lerin başlarında Aztek ülkesine ayak basan Batı Medeniyeti ellerinde 10 emri içeren “Kitab-ı Mukaddes”leriyle (ki en önemli emri “katletmeyeceksin”-6.emir-, “çalmayacaksın”-8.emir) 100 yıl içinde 25 milyon olan nüfusunu bir milyona indirmişti. Maya-İnka medeniyetine daha da kötüsü oldu. Medeniyet için cinayet estetize edilmiş bir sanat demektir. Örneğin İspanyollar yerli avından dönüşte, avın nasıl geçtiğini soranlara köpeklerinin asilliğinden dem vurarak “çok iyi köpeklerim 15-20 rezili daha öldürdü” diye bahsederdi.

 

 

 

Suat Parlar’ın kitabı aynı barbarlığın bugün de devam ettiğini tarihsel belgeler ışığında açıklıyor. Her türlü kamuflaj ve manipülasyon, dezenfermasyon ve “özgürleştirme” çığlıklarının üzerindeki perdeyi yırtıp atıyor. Tüm yüzlerin maske, maskelerin yüz olduğu post-barbarlık çağında, belki de maskelerin değil yüzlerin yırtılması gerekiyor.

 

Olanca insancıl duygularını nakşetmesine rağmen, Parlar’ın kitabını okuyunca yine de  kendinizi travmalardan koruyun. Nasıl olsa insanoğlu son yüzyılını seks ve cinayerle-yani hedonizmle geçirmeye devam ediyor. İnsan aklını formda tutan tek şey artık cinayet (yoksa naklen savaşları izlemezdik), bedeni zinde kılan ise seks ve şehvettir. Bunu da dişlileri şıkır-şıkır işleyen  çağdaş kapitalizme borçluyuz.

Afiyetinize heyyamola.

 

Haydar Yalçınoğlu